-
1 tam değil
adv. not desperately -
2 tam olarak değil
adv. not quite, not really -
3 not quite
tam değil -
4 not quite
tam değil -
5 eksik
-
6 not desperately
adv. tam değil, pek değil -
7 not desperately
adv. tam değil, pek değil -
8 fehlen
fehlen ['fe:lən]I vi1) ( abwesend sein) bulunmamakes fehlte nicht viel, und... az kaldı,...3) ( vermisst werden)du hast mir sehr gefehlt seni çok göreceğim gelmişti;das hat uns gerade noch gefehlt! ( fam) aksi gibi bir (tek) bu eksikti!4) ( gesundheitlich)was fehlt dir? neyin var?5) ( geh)weit gefehlt! tamamen yanlış!es fehlt an allen Ecken und Kanten her şeyde bir eksiklik var, hiçbir şey tam değil;es soll ihr an nichts \fehlen ( geh) hiçbir şeyi eksik olmasın -
9 منقوص
مَنْقُوص1. darAnlamı: (yaratıcı yetiler için) yetersiz2. eksikAnlamı: tam değil3. gayrikâfiAnlamı: yetersiz, yetmez4. gaipAnlamı: göz önünde olmayan, hazır bulunmayan5. özürlüAnlamı: eksiklik, sakat veya kusuru olan -
10 ناقص
Iنَاقِص1. natamamAnlamı: tamamlanmamış, bitmemiş2. güdükAnlamı: eksik yanı olan, tamamlanmamış3. kemAnlamı: noksan, eksikIIناقِص1. yarımAnlamı: eksik2. darAnlamı: (yaratıcı yetiler için) yetersiz3. eksikAnlamı: tam değil -
11 approximate
hemen hemen dogru ama tam degil, yaklasik, yakinlasmak, yaklasik olmak -
12 ganz
ganz [gants]I adjmit \ganzer Kraft bütün gücüyle;die \ganze Zeit über bütün süre boyunca;die \ganze Wahrheit bütün gerçek;die \ganze Welt bütün dünya, dünya âlem;eine \ganze Zahl/Note tam sayı/nota;eine \ganze Drehung tam bir dönüş;eine \ganze Menge epeyce;eine \ganze Weile uzun bir süre;das dauert eine \ganze Weile bu oldukça uzun sürüyor;wo warst du denn die \ganze Zeit? bunca zaman neredeydin?;im G\ganzen und Ganzen war ich dreimal hier topu topu üç kere buradaydımetw wieder \ganz machen bir şeyi eski hâline sokmakdas Buch hat \ganze drei Euro gekostet kitap sadece üç euro tuttuII adv1) ( völlig) tam, tamamıyla;\ganz allein yapayalnız;das ist \ganz meine Meinung bu tam düşündüğüm gibi;das ist etwas \ganz anderes bu apayrı [o bambaşka] bir şeydir;\ganz und gar hiç de değil;\ganz im Gegenteil bilakis, tam aksine [o tersine];entweder \ganz oder gar nicht ya hep ya hiç;er ist \ganz sein Vater tıpkı babasına benziyor2) ( vollständig) tamamen;\ganz oder zum Teil tamamen veya kısmen;etw \ganz aufessen bir şeyi tamamen yiyip bitirmek;\ganz hinten/vorn en arkada/önde;\ganz wie Sie meinen/wünschen nasıl derseniz/arzu ederseniz;\ganz gleich, wie es ist nasıl olusa olsun;du hast \ganz Recht tamamen haklısın3) ( ziemlich) bayağı, oldukça;das gefällt mir \ganz gut bu bayağı [o oldukça] hoşuma gitti4) ( sehr) pek;\ganz klein pek küçük;ein \ganz klein wenig birazcık;\ganz viel pek çok -
13 gerade
2. adv tam;nicht gerade hiç de … değil;das ist es ja gerade! işte mesele de bu ya!;gerade deshalb işte asıl o yüzden;gerade rechtzeitig tam zamanında;warum gerade ich? ama neden ben?;da wir gerade von … sprechen söz tam -den açılmışken -
14 not really
aslında değil, tam olarak değil -
15 not really
aslında değil, tam olarak değil -
16 wahr
nicht \wahr? (öyle) değil mi?, doğru değil mi?;ist das \wahr? gerçekten mi?, sahi mi?;da ist was W\wahres dran ( fam) bunda bir gerçek payı var2) ( wirklich) gerçek, hakiki;etw \wahr machen bir şeyi gerçekleştirmek;er ist ein \wahrer Freund o gerçek bir dosttur;das darf doch nicht \wahr sein ( fam) bu gerçek olamaz;im \wahrsten Sinne des Wortes kelimenin tam anlamıyla;sein \wahres Gesicht zeigen gerçek yüzünü göstermek;seine \wahren Gefühle nicht zeigen/erkennen lassen gerçek duygularını göstermemek/belli etmemek -
17 inexact
adj. yanlış, hatalı* * *tam doğru olmayan* * *[iniɡ'zækt](not quite correct, exact or true: an inexact description.) tam/doğru değil, yanlış, hatalı -
18 ganz
1. adj bütün; eksiksiz; tam;die ganze Zeit hiç durmadan;den ganzen Tag bütün gün;in der ganzen Welt bütün dünyada;sein ganzes Geld bütün parasıganz allein tamamen tek başına;ganz und gar tamamıyla, büsbütün;ganz und gar nicht kesinlikle, asla;ganz wie du willst nasıl istersen;nicht ganz tam öyle değil -
19 richtig
richtig ['rıçtıç]I adjich halte es für \richtig, dass er geht gitmesini doğru buluyorum3) ( geeignet) uygun;zur \richtigen Zeit uygun zamandader ist nicht ganz \richtig ( im Kopf) aklından zoru vardır, kafası tam yerinde değilII adv1) ( korrekt) doğru;das hat er \richtig gemacht bunu doğru yaptı;geht die Uhr \richtig? saat doğru işliyor mu?;du kommst gerade \richtig tam zamanında geldin2) ( in der Tat) gerçekten, hakikaten, sahidener war \richtig nett bayağı hoştu -
20 Sinn
1. (Wahrnehmungs\Sinn) duyu;die fünf \Sinne beş duyu;der sechste \Sinn altıncı duygu2. kein pl\Sinn für Humor haben espri anlayışı olmak2) ( Zweck) amaç;das ist nicht der \Sinn der Sache işin amacı bu değil;das hat keinen \Sinn bunun bir anlamı yok;ohne \Sinn und Verstand hiç düşünüp taşınmadan;der langen Rede kurzer \Sinn uzun lafın [o sözün] kısası3) ( Bedeutung) anlam, mana;im wörtlichen \Sinn kelimenin tam anlamıyla;im übertragenen \Sinn mecazî anlamda;im engeren/weiteren \Sinne dar/geniş anlamda;in wahrsten \Sinne des Wortes kelimenin tam anlamıylaetw kommt ihm in den \Sinn bir şey aklına gelmek;etw im \Sinn haben bir şey aklında olmak;in jds \Sinn handeln birinin düşündüğü gibi davranmak [o hareket etmek];von \Sinnen sein aklı başında olmamak;mir steht der \Sinn nicht nach Fernsehen canım televizyon seyretmek istemiyor;schlag dir das aus dem \Sinn! bunu aklından çıkar!;aus den Augen, aus dem \Sinn ( prov) gözden ırak olan gönülden de ırak olur
- 1
- 2
См. также в других словарях:
uzaktan uzağa — sf. 1) İlgisi az olan 2) zf. Çok uzakta Uzaktan uzağa arkamdan iki gölge peydahlandı. H. R. Gürpınar 3) zf. Biraz, az buçuk, tam değil Mızıkaların çaldığı kantolar arasında uzaktan uzağa tanıdığı havalar da vardı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
Republic Protests — The April 14, 2007 protest in Ankara crowding the Ceremonial Plaza of Anıtkabir, the mausoleum of the founder of modern Turkey, Mustafa Kemal Atatürk The Republic Protests (Turkish: Cumhuriyet Mitingleri) were … Wikipedia
akıl — is., klı, Ar. ˁaḳl 1) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us 2) ruh b. Bellek Hâlâ aklımda o tufan yağmuru. C. S. Tarancı 3) Öğüt, salık verilen yol Bu aklı size kim verdi. 4) Düşünce, kanı Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve! A. K … Çağatay Osmanlı Sözlük
Ergenekon network — The Ergenekon network or Ergenekon is an uncovered clandestine ultra nationalist organization in Turkey with ties to the country s military and security apparatus. According to the indictment prepared by three Turkish prosecutors handling the… … Wikipedia
durmak — nsz, ur 1) Hareketsiz durumda olmak Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) İşlemez olmak, çalışmamak Bileğimdeki saat durmuş. A. Gündüz 3) Bir yerde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ekmek — 1. i, er 1) Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek 2) Toprağı ekip biçmek için kullanmak Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor. M. Ş. Esendal 3) e Serpmek Yemeğe biber ekmek. 4) mec. Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kara mizah — is. Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi de amaçlayan mizah Acının, yanlışın hatta çirkinin kara mizahı tam anlamıyla yapılmadı daha. T. Uyar … Çağatay Osmanlı Sözlük
mahkeme — is., huk., Ar. maḥkeme 1) Bir yargıçtan veya bazen savcı ve yargıçlardan oluşan bir kurulun, yargı görevini yerine getirdikleri yer, yargı yeri, yargıevi 2) Duruşma Mahkeme tam yedi yıl sürdü. Birleşik Sözler mahkeme kapısı mahkeme kararı mahkeme … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüzde yüz — zf. 1) Kesinlikle Salah güpegündüz içki içmeye yüzde yüz karşıdır. S. Birsel 2) Tam olarak Hiç kimseye yüzde yüz söz vermek âdetim değil. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük